Alevi - Bektaşi Toplumunun Üstüne Çöken Çıkarcı Otokrat Zihniyet...
Alevi - Bektaşi Toplumunun Üstüne Çöken Çıkarcı Otokrat Zihniyet...
Can dostlar; Yola birlikte gidilmez, uzun yıllardır kurumlara çöken çıkarcı zihniyet buralardan bertaraf edilmezse, yolumuzun aydınlığı, değer ve ilkeleri yaşatılamazsa, Alevilik- Bektaşilik; Şiilik, Diyanet ve Diğer Devlet Kurumlarınca iyice asimile edilecektir.
Zamanla kurumlarda barınmak için hiçbir yasal gerekçesi olmadan istemedikleri üyeleri saf dışı edip, kendi ekiplerini (yıllar yılı CHP'yi bitiren "hizip" benzeri yapıyla) kendi kafadarlarından oluşturulan, gerekirse devlet yetkilileriyle açık / gizli görüşüp, kurumların ve Aleviliğin yararlarından ziyade kendi çıkarlarını korumak için manevralar yapan otokrat kafa Alevi - Bektaşi Yolu'na büyük zararlar vermektedir.
Kurumlara sadakatle, içtenlikle, bir menfaat beklentisi olmadan yıllar yılı emek veren, güç veren kişiler buralardan bilinçli bir şekilde dışlanmış, şimdi tüm Alevi kurumlarında merkezi bir disiplinle hareket eder gibi, ortak bir akılla hareket eden, bir kör zihniyet kurumlarımızı kuşatmıştır.
Artık 30 yıl önce birbirlerini "devletçi", "bölücü" gibi sıfatlarla suçlayan ve yıllarca yapay ayrımlarla toplumu gerip kendilerinin yerine sağlamlaştıran sözde Alevi önderleri, seslerini kesmişler, bir meslek edindikleri, iş edindikleri kurumları maddi yönden de, manevi yönden de sömürmenin alışkanlığı içinde buraları tüketmekle meşgul olmaktadırlar.
Aslında hiçbirisinin birbirinden farkı olmaksızın, bu omurgasız, kurumları zamanla kişisel şirketleri gibi gören, en iyi Alevi olarak kendisini gören, yeri gelince birbirilerine küfrettikleri insanlarla suratsız bir şekilde çıkarları gereği aynı masada, daha acısı örneğin bir vali masasında buluşabilen bu sözde önderlerin tek dertleri bu kurumlardan hiçbir zaman gitmemektir.
Bunun en temel nedenlerinden birisi burnundan kıl aldırmayan, bu çoğu narsist kişilik bozukluğu olan, hokkabazların ana dertlerinin Alevilik - Bektaşilik olmamasıdır. Çünkü bunların özellikle son on yıllık çalışmalarına baktığınız zaman Alevilik'le ilgili çok ciddi bir çaba içinde olmadıkları görülmektedir.
Devletin ve belediyelerin nimetlerinden kişisel olarak yararlanma hastalığı, gözü dönmüş kimi bazı yöneticilere, bazı dedelere, bazı babalar iyi yerleşmiş görünüyor.
Bunlar buralarda kalmak için her türlü yol ve yöntemi kullanabilen insanlardır.
Gerekirse devletin tüm kurumlarıyla ve birimleriyle işbirliği yapıp, kendi kirli geçmişlerini de devletin örtmesi için ricacı olabilecek, kişiliksizleşmiş tipler buralardan gitmek istemiyorlar.
Bunların yazışmalarına, konuşmalarına bakın sanki o dergâhın kurucusu, orada yatan ulunun bizzat kendisi veya o kurumun şahsi olarak kişi olarak kendisi gibi yazılar, yorumlar yapmaktadırlar. Evlerinde oturup, başka hiçbir işleri, becerileri, çabaları olmadan bir asalak olarak bu kurumları yaklaşık 30 yıldır hiçbir utanma, arlanma, sıkılma duygusu olmadan yöneten bu bezirgânlar Alevi - Bektaşi toplumunun önündeki en büyük engellerdir.
Ama bunlar; buralardan gitmemek için hiçbir toplumda olmayacak şekilde yol ve yöntemlere başvurmaktadırlar.
Bu böyle olunca gerçek aydınlar, gençler, kadınlarımız bu kurumlarda varlık gösterememektedirler.
Çok solcu göründüğü halde rakı masasında sağcılarla kafa tokuşturan kimliksizleri mi, başkasının kitaplarından çalıntılar yapanları mı, dergâhta içip içip dergâhın içine pislediği için demir çubuklarla hastanelik edilinceye kadar dövüldüğü halde buradan gitmemeyi başarıp, yine sarhoş olunca insanlara höyküren, saldıran onları tehdit eden pislik tipleri mi dersiniz... Hangi birisini yazalım. Bunları yazınca da çok ayıp oluyor, bizim açıklarımızı yazmayın, diyenler oluyor. Sanki kendileri çok dürüstler. Belediyeleri, devlet kurumlarını Alevilik görüntüsü altında kendilerine, yakınlarına menfaat sağlamak için kullanan zavallılar...
Hangi birinizi temizsiniz bu konuda söz söylüyorsunuz?
Alevi - Bektaşi kamuoyuymuş; bırakın bunları, vaz geçin kimseyi kandıramazsınız artık.
Aleviliğin - Bektaşiliğin hangi değerleri bu kurumlarda yaşanıyor... Kırılmadık gönül kalmadı, yapılmadık hata kalmadı... Hangi birisi onarıldı... Buralarda Alevilik - Bektaşilik Yolu, Erkânı, Kültürü, Gençliği ve Geleceği İçin Neler Yapıyorsunuz? Teker teker yazın okuyalım.
Sözde Aydınlarımızdan da hiç ses seda çıkmaz...
Onlar da bu toplumun bir yansımasıdır nihayetinde...
Televizyona çıksın, kitap imzalasınlar, internette yüzlerce beğeni alsınlar, alkışlansınlar, keyiflerine baksınlar...
Hiçbir soruna el atmayan, ateşe el atmayan bu toplumun kaymağını yemek isteyen sözde Alevi yazarlar.
Alevi kurumlarını eleştirirsek, bizim kitabımız satılmaz, bizi çağırmazlar, insanlarla mı uğraşıp psikolojimi mi bozacağım, diyen tipler nihayetinde...
Aleviliği kullanıp, bundan menfaat elde edeceksin, ama sorunlarıyla uğraşmayacaksın, bu topluma yararlı öneriler / projeler ortaya koymayacaksın. Koyar gibi görünürsen de kendi kitabını, çalışmalarını ön plana çıkaracaksın...
Recep Tayyip Erdoğan nihayetinde başımızdan elbette gidecektir ama şu anda görünen o ki, Alevi - Bektaşi toplumunun üstüne çöken bu karanlık kafanın gideceği görünmüyor.
Can dostlar; bu kemikleşmiş pis yapı, kokuşmuş yapı, çıkara bulanmış yapı bu toplumun önünden alınıp yok edilmezse, bu toplum bunlardan temizlenmezse; bu toplum her türlü tehdide çok daha açık hale gelecektir.
Bence şu anda devletin himayesine girmeyen hemen hiç bir özgün Alevi Kurumu kalmamıştır. Çeşitli belediyelerin himmetine muhtaç, kendisi bir çözüm üretemeyen hazırcı, asalak kafa...
Günü birlik işlerle uğraşan, cenaze, lokma vs. hizmetleri yapan bir sosyal hizmet binalarına dönüştürülen, özünü kaybetmiş, kimliğini kaybetmiş bu yapılar yani sözde cemevleri, sözde Alevi kurumları hızla bir camiye, Alevi toplumunu da aynen Camii cemaati gibi Cemevi cemaati yapısına mahkûm edilmektedir. (Bunları da daha ayrıntılı yazacağım...)
Can Dostlar; işbirlikçi, çıkarcı bu yapılar Şiiliğin, Diyanet ve Devletin tüm kurumlarının çok ciddi çalışmalarıyla hem Türkiye'de hem de somut örneklerini gördüğümüz gibi Balkanlar'da Sünniliği Alevi - Bektaşi toplumunun içine iyice girmesine sebep olmaktadırlar.
Alevi - Bektaşi kurumlarının ve sözde temsilcilerinin bu konuda hemen hiçbir çabaları yoktur. Çünkü bunların Alevilik - Bektaşilik diye bir dertleri kalmamıştır.
Benim acı gözlemlerim, acı dilem böyle söylüyor...
İster beğenin ister beğenmeyin...
Ama her daim muhabbetle kalın...
Aşk ile...
Ayhan Aydın
21 Ekim 2021
SİNAN BOZTEPE'YLE DURUŞMA GÜNÜ
Duruşma Günü
Sinan Boztepe'yle Çerkezköy'deki duruşmamız bugün 2. Asliye Ceza Duruşma Salonu'nda yapıldı.
Hakaretten dolayı sanık olarak hakim karşısına çıkarken her zamanki gibi gerçekleri dile getirdim.
Mahkeme heyetine Sinan Boztepe'yle kişisel bir derdimin olmadığını, Aleviliğin değerleriyle yaşayan ve yaklaşık 30 yıldır Alevilik - Bektaşilik konusunda araştırmalar yapan bir yazar olarak davamın Alevilik davası olduğunu belirttim.
Aleviliğin inanç sisteminin yüzyıllardır belli olduğunu; cem, dede, saz ve diğer uygulamalarının bizim asıl yapımızı belirlediğini söyleyerek Aleviliğin büyük bir kuşatma altında, asimilasyonlarla çevrelendiğini söyledim.
Caferiliğin / Şiiliğin bir başka inanç yapısı olduğunu Aleviliğin ise tümüyle bu yapıdan farklı bir öğreti olduğunu dile getirdim.
Şiilik'teki namaz, ramazan orucunun Alevilik'te bulunmadığını ama Şii misyonerlerin Aleviler üzerinde ciddi çalışmalarının olduğunu dile getirdim.
Sinan Boztepe'nin Cem Vakfı'nda kendisini "dede", saz çalan birisi olarak tanıttığını zamanla bunu bırakarak Şii inancını benimsediğini belirttim.
Kişilerin kendi inançlarını bırakıp başka bir inancı benimseyebileceklerini, Sinan Boztepe'nin de böyle bir Hakkı olduğunu, Şiiliği benimsemiş birisi olabileceğini ama meselenin farklı olduğunu mahkeme heyeti karşısında dile getirdim.
Sinan Boztepe'nin konuşmalarıyla, yazılarıyla Şiiliği Alevilik olarak anlattığını, Aleviler üzerinde Şii asimilasyonu yaptığını, Çerkezköy'de kendi kurduğu merkezin bir Şii merkeziyken ismini "dergah" olarak kullandığını, halen kendisini Alevi dedesi olarak tanıtıp, asimilasyonuna devam ettiği için sosyal medya üzerinden kendisini eleştirdiğimi açıkladım.
Sinan Boztepe ise, benim kendisini "taraftarlarıma" "hedef gösterttiğimi", kendine hakaretlerde bulunduğumu söyledi.
Ben ise, bir taraftar kitlemin olmadığını, kimseyi hedef göstermediğimi söyledim.
Karşılıklı konuşmalar sonunda, delilerin ve mütalaların tamamlanması için duruşma tarihi 16 Şubat 2022 tarihine ertelendi.
Davanın başından beri beni yalnız bırakmayan, bilgisi, duyarlılığı ve çabaları nedeniyle Av. Muhterem Aktaş'a; arayarak, sorarak, mesajlarıyla beni yalnız bırakmayan can dostlara ve kurumlara ve bizzat duruşmaya gelen çok sevgili Yazar dostlarım; Mehmet Kabadayı'ya, Kamber Özcivan'a, Muharrem Kalkan'a da ayrıca teşekkür ediyorum.
Muhabbet ehline saygılarımla.
Ayhan Aydın
29 Eylül 2021
Seni Gidi Barut Fıçısı
Seni Gidi Barut Fıçısı
Arada yokluyorsun, zorluyorsun
Zannetme ki farkında değilim
Sarsıyorsun kökünden, gövdesinden
Velhasın çok kuvvetlisin anlıyorum
Kimileyin oturtup, kimileyin
Yaslıyorsun asırlık bir çınara
Darbeler indiriyorsun zaman zaman
Hem de çok yumuşak
Bir boksör nezaketinde
İt gibi solutup, tuz gibi terletiyorsun
Apansız yakalıyor beni
En olmadık anlarımda
Dallarıma sızan ince sızıların
Dizlerime hükmün yok daha
O başka bir meseleden
Dost musun, düşman mısın?
Be hey sarmaşık yaratılışlı
Ahtapot kılıklı, sırnaşık huysuz!
Haydi be, haydi oradan arsız
Sen mi korkutacaksın beni?
Ha, ha, ha...
Yahu ben yanardağların dibinde
Okyanusların girdaplarda
Karlı dağların fırtınalarında
Yaşamaya alışmış bir canım
Beni yenecek de sen olsan bari
Her insan da olup da kimisini
En mutlu gününde alan
Seni gidi barut fıçısı, kızıl yumruk!
Ben ne yumruklar yedim bunca yıl
Senden mi yılacağım
Hadi oradan vakumlu pişpirik surat
Ayhan Aydın
25 Ekim 2021
SİS DAĞLARI
SİS DAĞLARI
Üst üste, üst üste
Sis dağları içinde kaybolan adam
Dağın ardı engin bir deniz
Sırılsıklam bedenlerde kanser yalnızlığı
His ormanlarını soğutan adam
Ak güvercinlerini pak güvercinlerini
Uçurtma dalından, yâdından
Donsa da elin ayağın, kesilse de fidelerin
El aman verme hoyrata, bezirgân başlarına
Sen ki bir tarihsin, tarih bilinci yani
Güzide gönül kalelerine karlar yağdırma
Ufkunu daraltma, heyecanını azaltma
Çocukların masumluğusun
Yaşlıların el değneği ve yolun yolcusu
Heybende nice yaşanmışlıklar taşırsın
Bunca yıl nice nice sert rüzgârlar yedi bedenin
Kimsesiz, çaresiz, naçar kaldın poyrazlarda
Küçülme çok, umutsuz olma yeter ki
İnsanlık yıkar, temizler belleğini
Besler bilgeler, homeroslar, pir sultanlar
Görür gözlerin her türlü kötülüğü
Ama pes etme hiçbir zaman
Zavallı durma öyle, öyle sakin
Her türlü renk sende, neşe sende
Ocakları kurutanları savur at
Ama girişme kavgaya onlarla
Söndüğü yerden yanmazsa çerağlar
Senin varlığın bir çerağ olsun karanlığa karşı
Ayhan Aydın
17 Ekim 2021
GELEN LOKMAYI KEMLEYİP BİR YANA ATAN
GELEN LOKMAYI KEMLEYİP BİR YANA ATAN
Karakaşlarını çatıp durursun öyle
Nefsini yenemeyince ceme oturma
İnsanlara sözde öğütler veren böyle
Gönül kırdın ise Hakk postuna oturma
Gerçek yolumuzun yolu, edep, erkânı
Dilleri lal-ü gevherdir mercan sözleri
Ulu pirlerden aldık biz bunca himmeti
Gönlünde ikilik varsa boşa konuşma
Gelen lokmayı kemleyip bir yana atan
Hakk'ın öz rızasını bir eliyle iten
Cemevi'nde şöyle kibirlenip de gezen
Özünü pak etmeden ben dedeyim deme
Erenler katarında mazlum bu canlar
Dar-ı didarda bulunmaz ne gezer çiğler
Bu devranı süren hikmetli erler, pirler
Divanda nasihatın almazsan bulunma
Cevheri'yim nadanlarla hiç olmaz sohbet
Bunlar yıktı, bozdu nazenin yolu elbet
İnsanoğluna gerek sevgi denen mürvet
Ben de Aleviyim deyip deyip övünme
Ayhan Aydın
8 Ekim 2021
İstanbul
ALİ İHSAN METE DEDE (BABA - SEYYİD ALİ SULTAN) İLE SÖYLEŞİ
Ali İhsan Mete Dede'yle Söyleşiler (1. BÖLÜM )
Yunanistan'da geleneksel olarak yapılan Seyyid Ali Sultan - Kızıldeli- Ocağı / Tekkesi çevresindeki Kasım Kurbanı / Mürsel Bali Kurbanı etkinliğine 9 Kasım 2019 Cumartesi günü, Edirne'den bir gurup canla katıldık. Dönüşte Edirne'de, Seyyid Ali Sultan - Kızıldeli- Ocağı'ndan /Tekkesi'ne bağlı olarak hizmet yürüten aynı zamanda emekli öğretmen Ali İhsan Mete Dede'yle uzun soluklu söyleşiler yaptım. Söyleşilerde özellikle dedenin yaşamı, Edirne Uzunköprü Yeniköy özelinde bu bölgede yaşayan Alevilik-Bektaşilik, Seyyid Ali Sultan-Kızıldeli yolunda erkân, yürüyen cemler, dedenin yeni yayınlanan kitabı konularında bilgiler derledim. Tümüyle amatör olarak, maddi bir karşılık olmaksızın, hem de artık bir kameramız olmaması nedeniyle cep telefonuyla, gönüllü olarak, yola hizmet aşkıyla yaptığım bu söyleşileri her şeye rağmen yayınlamayı bir görev biliyorum.
Bu geleneği yaşatanların izini sürüp, bilgiler derleme, bunu halkımızla paylaşma ve geleceğe aktarma konusundaki gayretimi; çok kararlı ve inatçı ve bilinçli yapıma borçluyum. Ali İhsan Mete Dede'ye ilgisinden dolayı çok teşekkür ediyorum...
Söyleşi sonrasında çok sevdiğim, çok değerli insan fotoğraf sanatçısı Ali Çıtak'la bir araya geldik, çok zevkli bir sohbette buluştuk. Kısmetse kendileriyle tekrar buluşacağız... Bu dünya güzel insanlarla çok daha daha da güzel bir dünya okuyor...
Sevgili izleyenler merhabalar, aşk-i niyazlarımı sunuyoruz. Şu anda karşımızda Ali İhsa Mete Baba Sultan oturuyor. Aslında o bir “dede”. Onu da açıklayacağız. 10 Kasımdayız. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümünde kendisini saygı ve sevgiyle anıyoruz.
Ali İhsan Mete Dedemizi uzun yıllardan beri tanıyorum, seviyorum, sayıyorum. Onun ömrü uzun olsun, o da bizleri her zaman mihman ediyor, ağırlıyor. Sevgili dedemizle yaşamı, çalışmaları, hayat öyküsüyle ilgili bir söyleşi yapacağız ama çalışmaları derken de, kitapları olduğu için ona da ayrı bir zaman ayıracağız.
Sevgili dedem merhaba. Bizleri kabul buyurdunuz sağ olun. Sevgili dedeciğim birlikte Yunanistan’daki Kasım Kurbanı Mürsel Bali Kurban Etkinliğine katıldık, “Bayram” da deniliyor ona aşk ola tekrar. Dün gece geldik, bugün burada mihman olduk ve bugünümüzü de değerlendirelim, dedik.
Ali İhsan Mete çok değerli inanç önderimiz ne zaman, nerede doğmuş, diyelim böylece başlatalım söyleşimizi.
Fakir, Edirne’nin Uzunköprü Kazası’nın Yeniköy Beldesi’nde doğdum. Yıl, 1948 dediler. Babam o an askermiş. Fakir bir ailenin çocuğdum. İnancımız nasıl diyeyim, yaşam standardımızı daima ileriye götürme ve babamın da aydın yüzü nedeniyle de okul okumayı, okuyup da bir meslek sahibi olmayı hayatım o doğrultuda o inançta ilerledi. Hatta ilkokula gittiğimde öğretmen olmayı kafaya koymuştum. Öyle ki, günler geldi geçti çeşitli mesleklerde imtihanlara girdim, başarılı oldum, hatta en son başarım deniz astsubaylığıydı. Onu bırakıp, öğretmen olma isteğimden dolayı o doğrultuda öğretmen oldum. Devlete yıllarca hizmet ettim. Anadolu’da Trakya’da öğretmenlik yaptım. Hatta en son Edirne’de Uzurköprü Kırcasalih nahiyesinde görev yaparken, sınıf öğretmeni, ilkokul öğretmeni iken emekli oldum. Yüzlerce öğrencim oldu. Sağ olsunlar hala bu fakiri ararlar, sorarlar, anarlar. Benim için bu bir mutluluk kaynağıdır.
Evet, sevgili hocam hiç unutamıyorum bir gün ilkokulda kendi öğretmenimiz olan Celile Topgül değil de bir başka öğretmen vardı. Kendilerini saygı ve ölümsüz sevgilerle anıyorum. O öğretmenimiz demişti ki, sevgili çocuklar bakın şu Türkiye haritasına Türkiye’nin yanında birçok ülke var. Ama tüm bunları gezmek çok zor değil, insan bunları gezmeli, bizler de imkân bulursanız bir gün komşu ülkelerimizi gezin, bu size çok güzel şeyler katacaktır. Bir ilkokulda bir ilkokul öğretmeni bunları söylüyor. Bizler öğretmenlerimizden çok şeyler öğrendik. Sizler de var olun çok sevgili hocam…
Devamını oku: ALİ İHSAN METE DEDE (BABA - SEYYİD ALİ SULTAN) İLE SÖYLEŞİ
Diğer Makaleler...
- GÖNÜLDEN GÖNÜLE SOHBETLER; SEYYİD ALİ SULTAN YAŞIYOR
- ŞİMDİ BURDAN GÖÇÜP GİTMENİN ZAMANI DEĞİL
- EY OĞUL
- GÜNE BAKAN
- TESLİM ABDAL OCAĞI'ndan HASAN AKSU DEDE’YLE SÖYLEŞİ
- GELİBOLU'DA HALLAC-I MANSUR MAKANI
- DİYANET, İŞİT VE BİZ ZAVALLI ALEVİLER...
- Süleyman Selman Dede Hakk'a Nail Oldu
- TOPLUM SAĞLIĞI - TOPLUMSAL SORUMLULUK
- Eğin’de Söylenen Maniler