MEYDAN PROGRAMINA KATILACAĞIM…
MEYDAN PROGRAMINA KATILACAĞIM…
İMC Tv.'de yayınlanan Meydan Programını hazırlayıp sunan Sayın Namık Dinç'in konuğu olacağım. 3 Eylül Cumartesi günü (yarın) saat: 20.40'da, özellikle Alevi Bektaşi coğrafyası ve bu coğrafyada Alevilerin Bektaşilerin yaşadıkları problemler üzerinde sohbet edeceğiz. Muhabbet ehline...
SELAHATTİN AKKAYA
Selahattin Dedemiz De Hakk'a yürümüş...
Yirmi yıl boyunca Cem Vakfı Yenibosna Cemevi'nde hizmet yürüten, çok büyük bir özveriyle cemevi daha inşaat halindeyken karda-kışta cenaze hizmetlerini, temizlik hizmetlerini yerine getiren, posta oturup cemler yürüten Selahattin Akkaya Dedemizin 15 Ağustos'ta Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu çok büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım. Çok uzun yıllar birlikte çalıştığımız, parayla yapılmayacak işleri gönüllü olarak yapan, yaklaşık beş bin kişiyi son yolculuğuna nurlu elleriyle gönderen, vefakar, fedakar, hizmet ehli dedemizin menzili mübarek olsun, devri daim olsun, sonsuz ışıklara gark olsun... Sana haklarımız helaldir dedem; nankör gözler kör olsun... Hakk zalime fırsat vermesin, yanlışlara göz yumanların hesabı da bu dünyada görülsün, Dar-ı Mansur olsun...
SELAHATTİN AKKAYA DEDE
(BOSTANKOLU HASAN HALİFE OCAĞI - CEM VAKFI YENİBOSNA KÜLTÜR VE CEMEVİ DEDESİ / HOCASI / BEŞDERE / REŞADİYE / TOKAT)
AYHAN AYDIN
Uzun yıllardan beri tandığım Selahattin Akkaya Dede, halkla en yakın ilişkiler içinde olan, şimdi bırakın taliplerini on binlerce insana seslenen, onlara her daim hizmet eden bir dedemiz, hocamız. Bir dede olarak Yenibosna Kültür ve Cemevi’nde bugüne kadar belki beş binden fazla cenaze kaldırdı. Ağlayanların feryatlarını dinledi. Onları teselli etmeye çalıştı. İnsanlara nasihatlarda bulundu. “Her canlı ölümü tadacaktır”, denirken bu çok kolay bir söz gibi gelse de, hayatın güzellikleri karşısında bir sonun da olduğunu onbinlerce insana söyledi. Hacı Bektaş Ocağı’na derinden bağlı bir ocakzade olarak ben daha çok benzer ocaklar gibi, Hacı Bektaş Ocağı’nı “Pir Ocağı” kabul eden bir ocak temsilcisi olarak dedenin bu konudaki fikirlerini almaya çalıştım.
Sevgili dedem nerelisiniz? Tokat Reşadiye Beşdere Köyü’ndenim.
Kaç yılında doğmuşsunuz? 1948 doğumluyum.
Peki sizin köyün durumu şu anda nasıl, köye gidip geliyor musunuz? Köyde nüfus çok azaldı. Yaşayan çok az kişi var. Köyümüz ihmal etmiyoruz, gidip geliyoruz. Halihazırda babam da köyde oturmaktadır. Bizlerin köyde evimiz var.
Yakınınız da Alevi köyleri var mı? Var. Alevi köyleri zaten biz bir köy dört muhtarlığa ayrıldı. Dereköy, Gökköy, Dolay, Beşdere bunlar bir muhtarlığa bağlıydı. Fakat sene ellilerde bunlar birbirinden ayrıldı.
Fakat gerçek Alevi olmak çok zor. Gerçek bir Alevi olabilmek için çok dürüst bir insan olmak gerekir.
Oralara geleceğiz. Şimdi hangi ocağa mensupsunuz? Ceddiniz hangi ocağa bağlı? Köklerimiz Horasan pirlerindendir. Bilirsiniz seksen bin gayperenleri derler. İmam Zeynel Abidin’le bu yollar devam etmiş. Bizler de dedemizden, babamızdan aldığımız kültürle, Hz. Hünkar’dan aldığımız hüccetle, bizlere Bostan Kolu Evlatları denmiş.Bizim ecdadımız şöyle bir mücüzat göstermiş. Yani evveliyatında Hz. Hünkar gelip burayı irşat ettiği zaman işte o seksen bin gayberenlerine orada icazeti verirken bunlara bir kazan kurmuş, bunlar da mesela yüz atlı mı göstermiş, On iki öküze kadar bu kazan alıyor, diyen olmuş. Fakat bir koçunan da doluyor, demiş. Orda herkes mücuzatını göstermiş. Benim ecdadım da gelmiş orda kazanı kaynatmış, doldurmuş halk kepçesini salmış, kepçesiyle istediği çıkmış, ecdadımız da halka vermiş ve o da kardeşinin üzerine halife olmuş.
Bizim evveliyattan aldığımız meselâ pir, rehber, halife, mürşit hak mı? deyip bunda ikrar veririz.
Kendi ocağınızın bir piri var mı? Pir ocağınız var mı? Pir olarak kimi tanırsınız? Pir olaraktan Hz. Hünkarı (Hacı Bektaş Veli’yi) tanırız.
Mürşit var mı? Mürşit olaraktan da ordan gene Hz. Hünkar’ın nefes evladı olaraktan Ulusoylar’ı tanırız. Yine ordan Kırşehir’den gelen bir zaman millet vekilliği yaptı Yusuf Ulusoy, postun sahibi vardı Feyzullah Ulusoy ve onların nesillerinden gelen o ocağa bağlı bir kökten gelenleri tanırız.
Ocağa bağlı olanları mürşit sayıyorsunuz, siz ocak olarak. Yani biz Hz. Hünkar’ın nefes evlatı olarak kabul ediyoruz onları. Hz. Hünkar’ın burnu kanıyor ve bunu ayak değmedik yere dök diyor, Kadıncık Ana da ayak değmedik yer bulamadığı için onu içiyor ve ondan bir evlat zuhur ediyor. Kanı kanımdan, deyip o soya sahip oluyor. Ulusoylardan gelen kişileri mürşit olaraktan, rehber olaraktan da İmam Zeynel soyundan gelip, İmamlar soyundan gelerekten o gayberenlerinden Hz. Hünkar’ın huzuruna geldiler. Hz. Hünkar dedi işte burda mücüzatını gösterip orda mücüzatı üzerine kazan kaynattığı zaman kardeşinin üzerine halife olmuş yani rehber ilk oldu, öğretmeni halife de teftiş amiri olaraktan.
Bizim görgülerimizde meselâ bir talip bir hata yaptığı zaman rehber gelip onu eğitiyor. Eğer o yol İmam Cafer Buyruğu’na göre rehberin kaldıramayacağı bir yol ise halifeye bırakıyor, bize bırakıyor meselenin hallini. Meselâ biz bir kademe ondan üstün olmuş oluyoruz. Yani kardeşim üzerine sen okumuşsun öğretmen olmuşsun ben de ilkokul mezunu kalmışım. İşte onun benzeri bana bırakıyor. Ben de İmam Cafer Buyruğu’nca diyorum bu hangi baptan düşmüş bunun yolu erkanı neyi kaldırabiliyor? Eğer ağır ise namus, bir zina böyle ağır bir şeyler varsa, ben de o zaman mürşide bırakıyorum. Yani o pir kapısında hizmet yapan, o posta sahip kişiye bırakıyorum. Meselâ şu an için Feyzullah Efendi gitti, onların içinde uluları Yusuf Efendi var.
DAĞIN ARDI DENİZ - HASAN AKARSU
DAĞIN ARDI DENİZ- HASAN AKARSU
Ayhan Aydın
Saray’da düzenlenen bir kültür etkinliğinde tanıştığım ve bana iki kitabını hediye eden; Şair-Yazar-Eğitmen Hasan Akarsu’yun, Dağın Ardı Deniz, isimli kitabını bir solukta okuyup bitirdim.
Ülkemiz şiir, öykü, roman konusunda önemli bir edebiyat birikimine sahip bir ülke. Ama edebiyatın, yazının her türünde yeterince ürün verilmediğinden zaman zaman yakınılır. Bu doğrudur da. Biyografi, Otobiyografi gibi türlerde yeteri kadar ürün verilmediği söylenir. Elbette bir de Gezi Yazıları var. Dünyayla kıyaslandığında Türk insanı ve belki Türk yazarı-şairi de yeteri kadar gezmiyordur. Gezmenin bir zorunluluk olduğuna inanlar, gezen insanın kültür dünyasını, hayal dünyasını geliştirdiğini söyleyenlerin sayısı da az değildir. Yurt içi, yurt dışı, hangi amaçla olursa olsun insanlar seyahatlerini bazen fotoğraflarla, bazen ise resimlerle kalıcı kılma yarışına da girerler. Ne hikmetse gezip gördüklerini, o anda hissettiklerini, gezdiği yerlerin kültürel-tarihsel zenginliklerini pek yazma gereği duymaz insanlar. Tutulan notlar bile sıradan bir insanın o geziyi bir başka zaman daha iyi hatırlamasını sağlayabilir. O geziyle ilgili izlenimler başka bir gezinin daha iyi geçmesini sağlayabilir.
Ama bir edebiyat, yazın türü olarak Gezi Yazılarının ülkemizde çok yaygın olmadığını söyleyebiliriz. Bunu yazan ben bu işin uzmanı değilim. Ama en azından sürekli okuyan, her türden kitap okuyan birisi olarak ve belli alanda yaptığı çalışmaları, gezi notlarını bilinçli bir şekilde kaleme alan birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu türde eser sayısı Ülkemizde gerçekten çok az. Şehirler, beldeler, ülkeler… İster günübirlik, ister uzun geziler, ister turistlik, ister iş, ister kültürel-sanatsal olsun, ben tüm gezilerin yazılmayı hak eden geziler olduğuna inanıyorum. Hele de bir şair, bir yazar elbette yaşadıklarını, gördüklerini bambaşka yazacaktır. O gezi değildir sadece kalıcı olacak, anımsanacak, o anlarla sınırlı değildir gezi yazılarının içeriği; o satırlarda mutlaka tarih, edebiyat ve yoğun duygular da var olacaktır.
Hasan Akarsu’yun Dağın Ardı Deniz isimli gezi yazıları kitabı gerçekten çok sürükleyici, öğretici, eğitici bir kitap olmuş. Akarsu güzel yurdumuzun birçok yöresine guruplar halinde veya özel gezilerindeki izlenimlerini aktarırken mutlak o yöreyle ilgili tarihsel-coğrafi bilgileri de bizimle paylaşmayı ihmal etmemiş. Benim de sık sık gitmekten çok büyük mutluluk duyduğum Balkan ülkelerindeki gezi notlarında ise gidilen ülkelerle ilgili doğru ve doyurucu bilgiler bulmak mümkün kitapta.
Gezi kitabı sizi gezdirmelidir… Gezi kitabının dili çok sade, akıcı, anlaşılır olmalıdır, şiirsel olmalıdır... Hele de Hasan Akarsu kitabında konuyla ilgili bölümlerde şairlerden dizeler de koyunca yazıya tadı bambaşka olmuş gerçekten.
Gezi yazılarına güzel bir örnek teşkil eden kitabı tüm dostlarımın okumasını tavsiye ederim; güzel yurdumuzu, Balkan ülkelerini ve dünyayı yeniden keşfetmek için haydi daha fazla gezelim, en azından daha çok gezi kitabı okuyalım.
Dağın Ardı Deniz, Hasan Akarsu, Öğretmen Dünyası Yayınları, Ankara, Nisan 2014, 128 Sayfa
Atarük Saray'da- Hasan Hüseyin Yalvaç Kitap
ATATÜRK SARAY’DA
Hasan Hüseyin YALVAÇ
Ayhan Aydın
ağacı kuşu dağı toprağı
destan olan memleketim
sen ki yoldaşısın Mustafa Kemal’in
devireceğiz daha nice çağı
Sone Yayınları Yayın Yönetmeni, Şair-Yazar, çok sevdiğim günümüzün önemli edebiyatçısı Hasan Hüseyin Yalvaç’ın bana hediye ettiği, “Atatürk Saray’da” kitabını geçen hafta okumuştum. Buram buram yurt kokan, bu toprağını insanına dair bir destan onun yazdığı şiir.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’e, Türkiye’ye ve geleceğimize yazılan umut dolu bir destan.
Kendisi aynı zamanda Saray sevdalısı bir şair, yazar.
Tekirdağ’ın her geçen gün büyüyen ama aynı dinginlikte kalabilen, havası güzel, suyu güzel, insanı güzel bir yurt parçası Saray.
Ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ziyaret ettiği, devrimci-demokrat, hoşgörülü insanlarıyla yakın zamanda ziyaret etmekten, bir güzel kültür etkinliğine katılmaktan büyük mutluluk duyduğum Saray’a yazılmış güzel bir kitap.
Daha önce yazarımızın Saray Öyküleri, Saray Şiirleri kitaplarını okumuş onları sizlere duyurmuştum. Hasan Hüseyin Yalvaç Abimizin Sone Yayınları arasında çıkan “Atatürk Saray”da isimli kitabını da tüm sevenlerimin okumasını öneririm.
H.Hüseyin YALVAÇ, Atatürk Saray'da, Sone Yayınları, Türk Edebiyatına Yolculuk: 023, İstanbul, 2011 (2. Basım)
Sone Yayınları: 0212 5267891
Cağaloğlu Yokuşu, Ergüç Han, 5/12, Cağaloğlu, İstanbul
KUŞLUK-TAN ESİNTİLER- NECDET TEZCAN
KUŞLUK-TAN ESİNTİLER – NECDET TEZCAN
20 Ağustos'ta Tekirdağ Saray'da düzenlenen "Trakya'nın Dili, Trakya'nın Kültürü" isimli söyleşide dinlediğim, sonrasında tanıştığım Necdet Tezcan'ın bana hediye ettiği "Kuşluk-tan Esintiler" isimli şiir kitabını bir solukta okuyup bitirdim. Şiirlerini çok sevdiğim ve etkilendiğim Tezcan'ın kitabından bir şiirle sizlere merhaba demek istiyorum.
BEN / EKLER
Güz asmadan düşünler
Közlendi canevimde
Beklentilerimden bir rüzgar
Saklıydı el değmemiş
Onurla köşe kapmaca
Oynamaktı niyeti
Meşe gülü sarısında
Ülkeme soktuğun yaban
Hükmedeli pusuda
Her gün yeni canlar genç mezarlar
İki gözü iki çeşme Yörük gözüm
Acılarda plan / zehir ekler
Martı çığlıklarıyla çoğalır kanlı dağlar
Kuruyan menevişler kırılan dallar
Umar ararken kumrulardı eğribük
Sermayesi kan, can, gözyaşı bu nasıl örgüt
Uzar gider öfkeme eklenen yeni öfkeler
Bayram şekerimize kara kanlı ben ekler.
Kuşluk-tan Esintiler, Şiir, Necdet Tezcan, Güncel Sanat Dergisi, byg, Baygenç Ajans Yayınevi, Antalya, Şubat 2016, (Şiir sayfa: 17)
Diğer Makaleler...
- HACI BEKTAŞ TÜKENMEZ SEVDA YURDU
- HALK OZANI GÜRCÜ İŞLEYEN DOĞAN'LA SÖYLEŞİ
- AŞIK MÜSLÜM SÜMBÜL'LE SÖYLEŞİ
- BAYRAM
- Makedonya - Arnavutluk Gezisi, 2016, Birinci
- SEMAH SEMPOZYUMU VE SEMAH BULUŞMASI YAPILDI
- ERARSLAN DOĞANAY
- Jan Yoors'un Çingeneler Kitabı Üzerine...
- Derviş Kemal (Kemal Özcan) ile uzun bir söyleşi
- Basın Kartı Sahibi Oldum...