AĞAÇ VE HAYAT
AĞAÇ VE HAYAT
Çok Kısa Bir Öykü (Deneme)
Ben artık bu ağaçta ve bu ağaçla yaşayacağım dedi dertli adam. Mademki bu kadar uzun yaşamış, mademki, onca yıllar boyunca her türlü zorluğu yenmiş, yanmamış, yıkılmamış, yok olmamış o zaman ben bu ağaçla yaşayıp, tüm dertlerimin dermanını bu ağaçtan öğreneceğim. Yaz, kız, güz diye bir şey yok eğer olursa dallarının üstün yapraklar ve çiçekler, türlü meyveler elbette bana da yeter, bana da yeter. Eğer o büyük gövdesinin içinde rüzgârın dövdüğü günlerde geçireceğim bir derin ovuğu varsa, benim yerim yurdum da orası olur artık.
Bu kadar hayvan, börtü böcek benden akıllı mı, ya da ben onlardan aptal mıyım? Bunca yıl, dünyada yediğim darbeler, çektiğim çileler yetmez mi? O kadar tilki, sansar, saksağan, karınca benden çok mu akıllılar? Yok, yok bırakmam ben bu ağacı daha, ölsem de bırakmam. Hem kim bana ne diyecek, Allah aşkına? Yeryüzü tüm canlıların yurdu değil mi? İster dağ başında bir kovukta, ister bir tümsek de, ister bir dere kenarında artık neresi olursa olsun, tüm canlılar bir yer yurt edinmiyorlar mı? Ben de bir canlıysam elbette sığınırım bu zulaya. Zekeriya Peygamber olamam elbette ama onun torunlarından bir ademoğlu değil miyim nihayetinde? Bunca sızı, bunca ağrı, hem nereye gideceğim ki bundan sonra? Gidebilecek bir yerim mi var, bir evim mi var, bir yurdum mu var? Sarılırım, sızlayan sırtımı sürterim, dallarına koyarım ağrıyan başımı.
Akarsuyun Gözyaşı İdik, Bu Zulüm Hiç Yapılır Mıydı?
Hüseyin Aydın:
Akarsuyun Gözyaşı İdik, Bu Zulüm Hiç Yapılır Mıydı?
Uluşıh Ahmet Dede torunlarından Baluşağı Soyundan Hüseyin Aydın’ın Ağzından, Dersim’de Yaşanan Gerçekler…
Sevgili dedem yaşam öykünüzü almak istiyoruz. Nerede ve ne zaman doğdunuz?
Pülümür doğumluyum. Aşkirik Köyü’nde 1930 da doğdum, yeni ismi Kocatepe.
Çocukluk günleri ve köy yaşantısını anlatır mısınız?
Tunceli’de 1331-1332-1333 Ağaoğlu Muşah torunuyum. Enver Paşa, Deli Halit Paşa Ruslar Erzincan’ı işgal ettiği zaman Enver Paşa Dersim’den otuz bin milis toplamıştır. Otuz bin milis Ruslarla mücadeleye girmiştir. Dersim’de bu otuz bin milis Erzincan’da Rusları çok rahatsız ediyor. Rus kumandanları karar alıyorlar biz Dersim’i almadıktan sonra Erzincan’da rahat edemeyiz. Zini Gediği, kalacı Kala Gediği ve Cankurtaran Ruslar buradan Dersim’e cephe açıyorlar. Dersim milisleri karataştan Kalacı Kala Rus cephelerini bozmak için gündüz harekete geçiyorlar. Aşiretler bu baskında 43 kişi şehit oluyor ve 50 kişi de yaralı. Gündüz Ruslara baskı yaptıkları için aşiretler arasında kavga yapıyorlar, biz niye bunlara gündüz baskın yaptık diye. Kalacı Kalada gece Ruslara baskın yapıyorlar. 300-400 Rus askerini esir alıyor Dersim milisleri, diğerleri kaçıyor. Kalacı Kalada vurulan Rus askerlerini bir kısmını kesip kazanlara koyuyorlar ve altına ateş yakıyorlar. Bunu gören Rus kumandanları biz böyle bir şey görmedik Dersimler insan eti yiyorlar. Esir alınan 300-500 Rus askerini de aşiretler kendi aralarında paylaşıyorlar. Bir müddet sonra Rus askerlerini Elazığ’a götürüp kolorduya teslim ediyorlar. Pülümür’ü işgal eden Rus askerleri milis kuvvetleri bu sefer dağlara dağılıyorlar ve akşam olunca her dağın başından Pülümür’e ateş ediliyor. Sabah bakıyorlar ki Rus askerleri kaçmış gitmiş. 1333’de Erzincan’dan düşmanı alıp Mama Hatun’a kadar götürüyorlar. Orada düşman tarafından milislere bomba atılıyor aşiretlerden 84 kişi şehit oluyor, yüze yakın da yaralı var, en çok Abbasuşağı aşiretinden yaralı var. Düşmanı alıp Tiflis’e kadar kovalıyorlar. Benim dedem Ağaoğlu Muşah yedi ay sonra Tiflis’ten dönüyor, çocuklarına ulaşıyor. Vaad ediyor ki çocuklarıma kavuşursam yedi tane kurban keseceğim. Dedem Ağaoğlu Muşah hem Erzincan rabitte Güllü Hanım ile evli hem de Aşkirek’te bir ağa kızı ile evli. Bir zaman sonra Erzincan’a gidiyor orada rabıtta kızı Şehriban var bir de oğlu Ali Rıza var. Erzincan’da dönüşte eniştesi ile birlikte kırmızı taşta aşiretler önünü kesiyor ikisini de öldürüyor.
Devamını oku: Akarsuyun Gözyaşı İdik, Bu Zulüm Hiç Yapılır Mıydı?
SOSYAL MEDYA, SANAL ÂLEM
SOSYAL MEDYA, SANAL ÂLEM
İnsanoğlu bu, her çağda kendince yaşamın güçlüklerini aşmak için çözümler üretme yeteneğine sahip bir zihin gücüne sahip bir canlı türü. Mağara devrinden uzay çağına insanoğlu hayli yol aldı; bilimde, teknikte, fende. Yeni yeni galaksiler keşfediyor, oluşan ve yok olan bir yıldızı görüntülemek için milyar dolarlık dev teleskoplarla 24 dört saat aralıksız evrenleri gözetleyip duruyor, bitip tükenmez bir hazla, umutla, merakla.
Siyah – beyaz devirlerinden bu yana başlı başına yaşamın ekmek – su gibi bir parçası olan televizyon ve daha nice nice teknolojinin nimetleriyle insan, yaşamını anlamlı kılmak için bir duygu bağımlısı olarak, epey yol aldı.
İnsan okur – yazar oldu, okullara gitti, üniversiteli oldu, yazar – şair oldu, dünyayı gezdi, gönüller fethetti. Ama her zaman yine de sosyal bir varlık olarak, ne uzayı merak ettiği gibi, ne de her an yalnızlığını ve eksiklik hissini azaltmak için yeni yeni icatlar var etmekten geri kalmadı.
Televizyonlar var, radyolar var, kitaplar var, cd’ler var, sinemalar var, gazeteler, dergiler var ama şimdi birçoğumuzu ağlarına saran bir Sosyal Medya’mız var…
Işığın Vurur Gönüllere Şahkulu
Işığın Vurur Gönüllere Şahkulu
Gönüllerde bir ışık, özde bir hasret
Uzak yolcuların umudu Şahkulu
Dildeki dilekler, cemdeki çerağlar
Kuruyan dudakların suyu Şahkulu
Darında didar görüp coşanlar nuru
Hakk eyvallah diyenler mührü Şahkulu
Yaz bahar ayında sümbüllerin açar
Bülbüllerin öttüğü daldır Şahkulu
Hakikat postunda oturan pirlerle
Davan Hüseyin davasıdır Şahkulu
Hep yanan ocağındaki dostlarınla
Cümle mazlumlar dergâhıdır Şahkulu
Anadolu’dan Rumeli’ne bin selam
Dervişlerine canlar kurban Şahkulu
Serden geçenlerin doymazlar tadına
Serdarlar sultanı mürşittir Şahkulu
Cevheri’yim çok çağlayıp coşup aktın
Nihayet sonunda durulup ulaştın
İlimler deryasına, Hünkâr’a vardın
Yolun aynı yol, sürekler aynı sürek
Muhabbet meydanının şahı Şahkulu
Ayhan Aydın, 4 Mayıs 2020
Korona Koymuşlar Ayrılığın Adını
Korona Koymuşlar Ayrılığın Adını
Hasret dağları büyüdü ha büyüdü
Sitem edip efkârlanma günleri var
Hüzünlü gönüller yandı da kavruldu
Korona koymuşlar ayrılığın adını
Yahudileri yaktı ırkçı Almanlar
Gözyaşından anlamazlar mı cahiller
Gece gündüz yavrusunu sayıklarlar
Korona koymuşlar sevgisizliğin adını
Tam belli oldu özden gerçek dostluklar
Kuma gömdüler başlarını benciller
Gerçekten insan emekçi sağlıkçılar
Korona koymuşlar korkaklığın adını
Varlıklıları semirdikçe semirir
Fakirleri de kara kara düşünür
İşsizler, iflas edenler efkârlanır
Korona koydular çıkarcığın adını
Kendi kendine açtı soldu çiçekler
Bir yılları da boşa giden tüm gençler
Hasatları tarlada kalan çiftçiler
Korona koymuşlar yokluğun adını
Cevheri’yim tüm yalanlara karnım tok
Dünyayı yöneten kurnazlar hayli çok
Kasırga mı, tufan mı tam da bilen yok
Korona koymuşlar fırsatın adını
Ayhan Aydın
20 Mayıs 2020
Can dostlar şiir yeryüzünde en çok sevip değer verdiğim uğraştır. Benim yazdıklarım deneme sayılır. Adil Ali Atalay'a göndermiştim ama burada yayınlamayı unutmuşum. Bir ay önce Korona ile ilgili duygularımı yazmıştım...
Türlü Hayaller De Geldi Önüme
Türlü Hayaller De Geldi Önüme
Bugün ben bir kabristana uğradım
Gözümün yaşı da sel oldu aktı
Sorup kendi özümü de yokladım
Benliğim dertleri coştu da aktı
Türlü hayaller de geldi önüme
Sisler sardı da sızdılar gönlüme
Hiç ummaz idim de girdim kuyuya
Nice feryatları duydu da aktı
İniler dururlar dertli olanlar
Hayalden gitmezler elbet sevenler
Vaz mı geçer elbet bağrı yananlar
Kavuşma umudu köz oldu aktı
Cevheri'yim benim sılam çok uzak
Ahdi peymanım da bu yurttan ırak
Çok görmeyin dostlar yarası sıcak
Dermanı bulunmaz lav oldu aktı
Ayhan Aydın
27 Mayıs 2020