Eskişehir’de Ayin-i Cem Bülbülleri Şakır;
Sultan Süceattin Veli Anma Etkinlikleri
(1999)
AYHAN AYDIN
Anadolu’yu Türk yurdu yapan, Alevi/Bektaşi Tasavvufu’nu yaratan büyük ululardan birisi olan Sultan Süceattin Veli’yi anma etkinlikleri 13 Haziran 1999 Pazar günü Eskişehir Seyitgazi Arslanbeyli Köyü’nde yapıldı.
12 Haziran Cumartesi günü değerli Bektaşi Babalarından Hakkı Saygı Baba/Fahriye Saygı Ana’yla ve Abidin/Fatma Harman’la beraber İstanbul’dan cennet güzelliğindeki yollardan Eskişehir’e ilerlerken; derin bir sohbete koyuluyoruz. Abidin Harman’ın apayrı özellikleri var: Ehlibeyt muhibbi bu değerimiz tüm Kur’an Ayetleri’nin Türkçe açıklamasını ezbere biliyor ve ibadette Türkçe’yi savunuyor. Fahriye Ana’nın ve Fatma Harman’ın da katıldığı sohbetin tadına doyulmuyor.
Birgün sonraki etkinlik için Arslanbeyli Köyü’nde büyük bir hazırlıkla karşılaşıyoruz.
Sultan Süceattin Veli Dergahı Dedesi/Postnişini Nevzat Demirtaş’a konuk oluyoruz. Hemen sofralar kuruluyor. Can cana bir muhabbete giriyoruz. Bizim gibi önceden gelen dostlar var. Ali Babalar ve diğer canlarla söyleşirken; dışarıda Halk Ozanı Ali Çetin’i (Naçari)’yi görüyorum. Daha sonra Ali Koca Baba, Yozgatlı Yeşil Hüseyin de geliyor. Yüzlerce yıllık dut ağacının altında sazlı/sözlü bir muhabbete başlıyoruz.
Hep baraber akşam yemeğini yedikten sonra; isteğim üzere oraya katılan dedeler/babalar/ozanlarla bir toplantı gerçekleştiriyoruz: Dedelerin, babaların, ozanların önemine değindiğimiz ve CEM Vakfı tarafından gerçekleştirilmesi düşünülen Anadolu İnanç Önderleri İkinci Toplantısı’yla ilgili bilgiler aktarıyorum.
Toplantıya; Nevzat Demirtaş Dede, Hakkı Saygı Baba, Ali Koca Baba, Ali Baba, Murtaza Akbaş Dedeoğlu Dede, Ali Çetin (Naçari), Ali Baba, Yozgatlı Yeşil Hüseyin, Abidin Harman, Hüseyin Dereli katılıyorlar.
Törenler
13 Haziran Pazar günü binlerce insan bu 16 hanelik köye akmaya başlıyor. Yüzyıllardır halkın gönlüne taht kurmuş Sultan Süca’yı anmak için çevre illerden ve ilçelerden taksilerle, kamyonlarla, minibüslerle halk akın akın Türbeyi ziyarete geliyor.
Etkinlikler Köy Muhtarı; Ali Uzun, Sultan Sücaattin Veli Dernek Başkanı Nusrettin Demirtaş, Sultan Süceattin Veil Dergahı Postnişini Nevzat Demirtaş’ın konuşmalarıyla başlıyor.
İbrahim Yaşar Dedelek birlik bütünlük mesajlarıyla dolu güzel bir konuşma yapıyor. Daha sonra CEM Vakfı’nı temsilen bana söz veriliyor. Piri Er ise Kültür Bakanlığı adına konuşuyor.
Yerel Sanatçıların, Dr. Armağan Elçi, Fahrettin Demirtaş, Emirdağ Karacalar Köyü Hak Halili Bacı Sultan Dergahı Semah Ekibi’nin, Şemsettin Kubat’ın sazı eşliğinde döndüğü semahlar yine Arslanbeyli Köyü’nün gençlerinin döndükleri semahlar büyük ilgi görüyor.
Üryan Baba Türbesi
Eskişehir’le ilgili bugüne kadar hayli çalışmış; büyük bir arşivi olduğunu öğrendiğimiz ve birçok kitabı olan Araştırmacı-Yazar Nejat İşcan’la sohbetimiz oldukça yararlı geçerken; bana bir de fırsat veriyor. Konuşmalarımızda Üryan Baba’nın türbesinin yerini bildiğini öğrendiğimiz Nejat İşcan ricamızı geri çevirmiyor ve Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın Kalenderiler isimli çok önemli kitabından öğrendiğimiz Uryan Baba Zaviyesi’ni ziyaret ediyoruz.
Seyitgazi’nin 7 km. kuzey-doğusunda, bugünkü adıyla Yazılıdere (eski Üryan Baba) köyünde yer alan Üryan Baba Zaviyesi oldukça iyi korunmuş büyük bir yapı.
Türbenin bulunduğu binanın dışında da iyi korunmuş bir başka yapı daha var. Bu muhtemelen meydan evi. Ayrıca yemeklerin yapıldığı anlaşılan ocaklarında olduğunu gördüğünüz bir başka binanın da durumu çok da kötü değil. Ama elbetteki klasik manada bu yapıların içinde hiçbir malzeme kalmamış. İyi korunmadığı için çatılarında oyuklar oluşmuş.
Üryan Baba Türbesi’ni de içine alan taş duvarla örülmüş geniş alan içinde ayrıca bir mezarlık da var.
Türbeye girişi sağlayan kapının demirden yapıldığı, tipik bir dergah binaları olarak görülen ve dış duvarları oldukça sağlam olan Üryan Baba Türbesi, mezarlıklar ve diğer bina bize atalardan kalan birer yadigar.
Biz tekrar yoğun yağmur altında Arslanbeyli Köyü’ne döndüğümüzde etkinliklerin devam ettiğini görüyoruz.
Akşama doğru tüm canlarla vedalaştıktan sonra; Anadolu’daki en büyük Alevi/Bektaşi mekanlarından birisini görmek üzere Eskişehir’e hareket ediyoruz.
Eskişehir, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı Cemevi
İrfan Çetinkaya’nın başkanı olduğu ve onun, yapımına büyük emek harcadığı Eskişehir Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı binası bizi gururlandırıp, duygulandırıyor.
Bu güzel şehrimizde böylesine güzel bir binanın yapılmış olması gerçekten de mutlu edici bir olay.
Cemeviyle, konferans, toplantı salonlarıyla, misafirhanesiyle, gasilhanesiyle, altındaki dükkanlarıyla, dispanseriyle çok amaçlı, çok işlevli halka gerçekten yararlı bir büyük tesisle karşılaşıyoruz.
İçerde bağlama dersi alan gençleri görüyoruz.
Bu binaya emeği geçen canlara şükranlarımızı sunarak; İstanbul’a dönmek üzere yine koyuluyoruz yola.
Hakkı Saygı Baba ve Abidin Harman’la öyle güzel bir sohbet ediyoruz ki İstanbul’a nasıl vardığımızı anlamıyorum.
Yüzyıllar boyu bu aşk ateşini söndürmeyen, hoşgörüyü, paylaşımcılığı, Tanrı’yı insanda görmeyi öğütleyen Uluların, Erenlerin, Evliyaların, Abdalların, Dervişlerin, Velilerin, Babaların, Ataların ruhları önünde saygıyla eğilirken insan dostluğuna, kardeşliğine Allah Eyvallah!, diyoruz.
İstanbul dönüşünde ise yine bu güzel yolu sürenlerin bir kurumu Ozanlar Vakfı Başkanı halk ozanı Murtaza Yalçın’ın genç yaşta aramızdan ayrıldığını öğrenince üzüntüye kapılıyoruz. Atalar ruhuna kavuşan ruhu huzur bulsun, gittiği yerde utanmasın, diyoruz.
Bu yolu sürenlere ne mutlu, ne mutlu insan dostluğu ve kardeşliği için çalışanlara!
İnsan birliğine ve dostluğuna
Gerçeğin Demine Hü !
Not:
Gerek bu konuyla ilgili gerekse de Alevilik-Bektaşilik konularının tümünü kapsayan meselelerde mutlaka okunması gereken kişinin Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak olduğunu hatırlatmak, onun eserlerini dile getirmek bizim görevimiz.
Bu konuyla ilgili olarak ta bkz.
Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Kalenderiler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992, Sayfalar: 97/99, 186/193 ((Aynı Kitabın Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 2. Basımı 1999’da aynı kurum tarafından yayınlanmıştır.) Diğer bir kitabı da; Ocak, Ahmet Yaşar, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1989 (Aynı kitap Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, üst başlığıyla ve Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş olarak, İletişim Yayınları’ndan çıkmıştır. 2000, İstanbul (İletişim Yayınlarında 2. Baskı))
Ayrıca;
- Fuat Köprülü, Velayet-Name-İ Sultan Şücaüddin, Tarihi Kaynak Olarak XIV ve XV Asırlarda Bazı Türk Menakıbnameleri”, Türkiyat, 1951
- Mehmet Demirtaş, Deyiş, Semah ve Türkülerle Şüceattin Köyü, Eskişehir 1996
- Nejat İşcan, Şeyh Seyyit Sultan Süceaddin Veli Külliyesi, Eskişehir, 1998
Ayhan Aydın’ın Sultan Sücattin Veli Etkinlikleri’nde Yaptığı Konuşma
Saygıdeğer milletvekilim, yurdun dört bir köşesinden kopup gelen birbirinden değerli, gönülleri Hakk-Muhammed-Ali aşkıyla yanan, Abdal Musa’ların, Hacı Bektaşi Veli’lerin, Süceattin Veli’lerin, Pir Sultan Abdal’ların aşkını bin yıldır, içlerinde yaşatıp bugünlere getiren çok değerli; güzel Türkiye’mizin güzel insanları, merhaba!
Hepinize CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın sevgilerini, selamlarını, saygılarını getirdim.
Kendisi şu anda İsviçre’de 4 ay öncesinden planlanan bir panele konuşmacı olarak katıldığı için sizlerle beraber olamıyor. Fakat gönlü sizlerle, yani bin yıldır Orta Asya’dan, Anadolu’ya, Balkanlar’a Türk Kültürü’nü, Türk Dili’ni, Türk Töresi’ni, gelenekleri ve görenekleri taşıyan siz güzel insanlarla beraber.
Türkler Anadolu’ya gelirken çok çileler çektiler.
Bugünlere kolay gelmedik, Alevî’si, Sünni’si, Bektaşi’si, Mevlevi’si tüm inançlardan olan insanlar Anadolu’yu bir harman yeri yapmak için çok çabaladılar. Çünkü yaşadıkları coğrafya her zaman kendilerini mücadele etmek zorunda bırakacak denli, zorlu bir coğrafyaydı.
Burası Diyar-ı Rum ülkesiydi; yani Rum’ların, Ermeni’lerin, Hıristiyan’ların, Yahudi’lerin de yaşadığı bir topraktı. Fakat binlerce yıllık geçmişi olan Türkler Anadolu’ya gelirken atalarını, dedelerini, babalarını, ozanlarını, aşıklarını, zakirlerini de beraber getirdiler.
İşte o babalar, dedeler, atalar ki Türkler’in milli benliğinin kaybolmasını engellemiş, onları Anadolu’da yerleşik yaşama geçerken kılavuzluğuyla, rehberliğiyle, önderliğiyle Anadolu’nun gerçek bir Türk yurdu yapılmasına vesile olmuşlardır.
Evet eğer bu atalar, dedeler, babalar olmasaydı, eğer Hacı Bektaşi Veli’ler, Yunus Emre’ler, Pir Sultan Abdal’lar, Süceattin Veli’ler olmasaydı, bu Diyar-ı Rum, Diyar-ı Türk Yurdu yapılamazdı. Onların sayesinde bu yurt Türk yurdu oldu. Şimdi Nevzat Babalar varsa, İsmail Eroğlu Dedeler varsa, Kalender Dedeler varsa, Gürgür Dedeler varsa o yolun hâla yaşatıldığının göstergesidir bu.
Anadolu’da Türkiye’mizde insanlarımız kültürüne, tarihine, inancına sahip çıkıyor, sahip çıkmak zorundadır da. Çünkü ateşten gömlek giyilen bir yoldur bu yol, demirden leblebi yenilen bir yoldur bu yol; kolay gelinmez bu yola, kolay dönülmez bu yoldan. Çok kuralları vardır, çok ince bir yoldur bu, insanı incitmemek gerekir bu yolda. İncinsen de incitmemek gerekir.
Cemlere kolay girilmez, ikrar vermek gerekir, kimseyle küskün olmamak gerekir, herkesle barışık olmak gerekir. Eğer bunlara uyulmazsa 4 kapı 40 makamdan geçilmezse, bu yola da girilemez.
Alevî’siyle, Sünni’siyle birbiriyle barışık, birbiriyle dost, ülkenin ortak yararları çerçevesinde omuz omuza tek yürek, çalışmak için yemin etmiştir, Alevî/Bektaşi toplumu. Bu bilinçledir ki bu inanç, bu yol yaşamıştır.
Sizler yani sadece Marmara Bölgesi’nden, sadece Eskişehir Bölgesi’nden değil Ege’den, Orta Anadolu’dan gelen saygıdeğer canlar, sizler yüreğinizde bu sevgiyi yaşatıyorsunuz ki bugün bu büyük evliyayı, ereni ziyarete geldiniz. Niyaz ediyorsunuz, dua ediyorsunuz, etkinliklerde buluşuyorsunuz, konuşuyorsunuz, anlaşıyorsunuz, dertleşiyorsunuz, işte bir inancın bundan güzel yaşama şekli olamaz.
Fakat burada bir iki noktaya dikkat çekmek gerekir.
Bugün bazıları kalkıp Türk yurdunun birlik ve bütünlüğü için ileri geri konuşabiliyor.
Bugün halkın inançları için ileri geri laf konuşabiliyor, bunlar birliğimiz, bütünlüğümüz, geleceğimiz için son derece tehlikeli şeylerdir.
Eğer binlerce yıldır çok zor koşullarla elde edilmiş bu topraklar üzerinde dalgalanan Türk Bayrağı, ibadetinde sadece Türkçe’yi kullanan, Arapça’yı, Farsça’yı bir kenara bırakan, ataların, babaların yolundan giden Alevî- Bektaşiler inançlarına sahip çıkıyorsa, Sünni kardeşlerle beraber diğer hangi kökten olursa olsun, hangi ırktan olursa olsun, ben Türk’üm, Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşıyım, diyen diğer bütün insanlarla beraber aynı gönül sıcaklığını paylaşıyorlarsa, buna elbette bazıları razı olmayacaktır, kem gözlü bazıları bu birlik ve bütünlüğü bozmak isteyeceklerdir.
Bu inanç, bu kültür, bu devlet yaşayacaktır, yaşamak zorundadır.
Çünkü bu ülkenin birlik ve beraberliği hepimizin ortak yararınadır.
Sazlarımız çalacak, türkülerimiz söylenecekse, cemlerimizde semahlarımız dönülecekse bu ancak bu ülkenin bütünlüğü ile mümkündür.
Elbette hepiniz aynı bilinçtesiniz biliyorum size hatırlatmak benim haddime değil fakat bazı art niyetli insanlar çıkıyor Alevîliğin, Bektaşiliğin içini boşaltmaya çalışıyorlar.
Alevîlik de neymiş, Bektaşilik de neymiş dedeler de kimlermiş, Kuran da neymiş?, diye ahkam kesiyorlar.
Bu bölücülere dikkat edelim, bu yıkıcılara dikkat edelim.
Eğer Pir Sultan başını bu yolda vermişse haksızlığa karşı direndiği içindir. Haksız yere öldürülmüşse bu inanca bağlılığından dolayı, Hakk-Muhammed-Ali sevgisinden dolayıdır.
Pir Sultan’ım şu dünyaya
Dolu geldim dolu benim
Bilmeyenler bilsin beni
Ben Ali’yim Ali benim
diyorsa Pir Sultan Abdal, içinde bir Ali sevgisi, Ehlibeyt aşkı vardır.
Bunu inkar etmek gerçeklerle bağdaştırılamaz.
O yüzden bu bilinçte olan Alevî/Bektaşi canların aynı şekilde Sünni kardeşlerimizin yine birlik ve beraberlik duygularına en küçük bir zaafiyet getirmeden yine bu bayrağın altında ibadetlerini, inançlarını, kültürlerini, Türkçe’yi, evrensel insan değerlerini yaşatmak arzusunda olduklarının yine bilincindeyiz.
Aleviler/Bektaşiler yüce önder Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni aydınlıklara çıkarmak için kurmuş olduğu aydınlık, devrimci yolların da devamcısıdırlar.
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir ülkedir, Anadolu bin bir renkli halıya benzer, Isparta halısına benzer, her nakışında ayrı çiçekler vardır. Aynen buraya gelen insanlar gibidir, rengarenktir, birbirinden güzeldir. Fakat birileri küçümsüyor buraya gelen insanları. Şalvarını küçümsüyor, kültürünü küçümsüyor, konuşmasını küçümsüyor, inancını küçümsüyor. En büyük hata, en büyük yanlış bin yıldır Anadolu’ya yapılmış en büyük yanlışlık bugünde devam etmektedir maalesef.
Bugün yüce Atatürk’ün çizdiği yolda, binlerce yıllık Türk Kültürü’nün göstermiş olduğu evrensel insan haklarının demokrasi, laiklik, özgürlük terimlerinin altında yatan değerlerle beraber bu ülkedeki bütün insanlar güzeldir. Baş örtülüsü de, şalvarlısı da, farklı giyineni de, Alevî’si de, Bektaşi’si de, Sünni’si de.
Bizler bir arada yaşamak zorunda olan insanlarız. Alevî’siyle, Sünni’siyle hatta bu ülkede yaşayan Musevi’siyle, Hıristiyan’ıyla el ele, gönül gönüle, yürek yüreğe, gelecek bin yıllara gene damgamızı vuracağız.
Dedim ki dedeler, babalar küçümseniyor, bir iki şey de onlar için söyleyeceğim.
Şimdi Ahmet Yesevi’lerden bugünlere, bu kültürü getiren bu insanlar yani dedelerimiz, babalarımız, ozanlarımız, aşıklarımız az çileler çekmemişler, az işkenceler görmemişler.
Hallac-ı Mansur gibi, Seyyit Nesimi gibi, Pir Sultan gibi nice değerimiz çok büyük zulümlere, çok büyük haksızlıklara maruz kalmışlardır.
Fakat onlar bunlardan yüksünmemişler, içlerindeki sevgi ve aşkı kaybetmemişlerdir. Onlara bağlı olan milyonlarca insan da bu yolu bugünlere kadar getirmiştir.
Eğer bugün ülkede birlik ve beraberlik hiç yok olmadan devam ediyorsa, inanın ki o Osmanlı’yı kuran, alep erenler, veliler, atalar, dedeler, babalar, ozanlar ve aşıklar sayesinde devam ediyordur.
O yüzden siz değerli canlarımıza seslenmek istiyorum; bu atalara ve ataların getirmiş olduğu değerlere sahip çıkalım.
Bu atalarımıza, bu dedelerimize, bu babalarımıza sahip çıkalım.
Bunları lütfen gençlerimiz ellerinin tersleriyle itmesinler, lütfen onları dinlesinler, dinlerlerse o kadar büyük bir hazine var ki onların sözlerinde, o kadar derin bir felsefe var ki onların şiirlerinde, onlara kulak verirlerse düştükleri bazı bunalımlardan da kurtulabilirler.
Bugün ülkemizin yaşadığı büyük sorunlardan birisi de tarihi Türk Kültürü’nden birilerinin bizi soyutlamasıdır.
Bu Batı olsun, Arap olsun farklı ulusların kültür emperyalizmleri içine bizi çekmek istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Bizim öz kültürümüz Anadolu’da hala dipdiri yaşıyor, bizim farklı unsurlara yönelmeye ihtiyacımız yok.
Bizim ihtiyacımız olan sadece; Anadolu Türk Kültürü’ne sahip çıkmak, dedelere, babalara, ozanlara, yaşayan değerlere, yazarlara sahip çıkmak, Atatürk Cumhuriyetinde demokrasi ve laiklik erdemlerine gerçekten sahip çıkmaktır. Evrensel insan hukuku çerçevesinde dostça beraber yaşamaktır.
Alevî, Sünni kardeşliğini, birliğini, bütünlüğünü sağlamak bu ülkeyi gelecek bin yıllara daha büyük, adımlarla taşımaktır.
Hepinizi en içten sevgi, saygılarımla selamlıyorum.
Gelecek Süceattin Veli Etkinliklerinde ve diğer Anadolu’daki Alevî/Bektaşi etkinliklerinde buluşmak üzere saygılar, selamlar.
Sultan Süceattin Veli Dergahı Postnişini
Nevzat Demirtaş Dede:
“Alevi’si, Bektaşi’si, Mevlevi’si, Sünni’si
Gelin Birlik Olalım, Kardeş Olalım”…
Sevgili Nevzat Demirtaş, şu anda Alevi/Bektaşi inanç bazındaki konumunuz nedir, yani muhipleriniz sizi nasıl adlandırıyorlar, nasıl nitelendiriyorlar?
Biz dedeyiz. Biz nesilden geliyoruz, seçme değil ve aile törelerimiz diyeceğiz, kültürümüz diyeceğiz. Benim çocuğum üniversite mezunudur ama ikrarlıdır, musahiplidir. Bizim aile kültürümüzle büyümüştür.
Yani siz soydan gelen bir ocakzade dedesiniz?
Soydandır evet, musahiplidir. Turgut Koca’ların, Avni Baba’ların.... Bunların hepsi de seçimle gelirler. Turgut Koca öldü. Bu Tekkeye bağlı Çorlu, Edirne, Lüleburgaz, İstanbul havalisinde 20 baba var. Her babanın 50 talibi olsa bu kadar insan bizlere bağlıdır.
Ayrıca Karamürsel Subaşı Köyü 200 hanedir, 100 hanesi Alevi’dir, orası da bize bağlıdır.
Bursa, Barcın, İznik, Yenişehir buralarda bize bağlı 4000 hane de vardır.
Ayrıca Bulgaristan’da da bize bağlı canlar var. Ben oraya da giderim. Hizmet var.
Peki Bulgaristan’ın hangi şehrinde ?
Deliorman, Haskova, Mesim Mahallesi diye bir mahalle var, orada. Bir de Yunus Abdal var orada. Biz Demir Baba’ya, Musa Baba’ya gittik. Ziyaret ettik. Akyazılı Sultan’a gittik, hepsine kurban kestik, hepsini ziyaret ettik, şimdi burası cem evidir.
288 m² dir. İstanbul’dan Tahir Can ve eşi Nevin Can bu binayı babalarının ruhu için hayırlarına yaptırıyorlar. Hiçbir kimsenin katkısı olmadan bu karı/koca ‘Allah bize servet verdi, biz de hayır dua yapacağız’ diyorlar bu hayır işini yapıyorlar. Arsasını da ben bedava veriyorum. Benim tapulu yerimdi. Şimdi güzel bir eser oluyor.
Bayağı da meydana çıkmış, şimdi size bağlı 20 baba var dediniz?
20’den fazla.
Hakkı Saygı var mesela onu biliyoruz. Ama siz soydan gelen bir dede olduğunuzu söylediniz, Bektaşi babaları seçimle geliyorlar. Bektaşi babalarından size bağlı olanlar olduğuna göre onlar sizi ne olarak görüyorlar, ne diye nitelendiriyorlar?
Pir olarak görüyorlar.
Yani Hakkı Baba, herhangi bir taliple anlaşmazlık olduğu zaman beni çağırır; bunlar arasında kim suçlu, kim değil, biz mahkeme yaparız.
Meriç yakınlarındaki Nasuhbey Köyü’ne gittik Hakkı Baba’yla beraber. Oradaki Alevi/Bektaşi kardeşlerimizi gördük, oradaki edep erkanları gördük. Size çok büyük hürmet ve saygıları var. Ben onun da etkisiyle sordum, sizi çok sevdiklerini, size bağlı olduklarını söylediler, Trakya’dan gelen birçok can.
Alevilik/Bektaşilik denilince çok özlü olarak, sizin fikriniz nedir?
Hacı Bektaşi Veli’den de evvel Alevilik vardı. Ama Babayi İsyanı oldu, Babayi kırımı oldu, artık Babayi Tarikatı’nın yürütülecek bir yeri kalmadı ve bizim dedelerimiz de Sücaattin Veli de, Hacı Bektaşi Veli 20 yaşındayken Sücaattin Veli 90 yaşındaydı. ‘Mezhepler ve Tarikatlar Tarihinde’ Enver Şapolyo çok güzel anlatır. Babayi’lerin Piridir O. Yani Sultan Şücaattin Veli.
Şimdi ‘biz bir damga yedik, sen gençsin senin ismin Bektaş, bu tarikatın adını Bektaşilik koyalım, biz de sana yardım edelim’ ve hiç ayrım yapılmadan bu yol böyle devam etti.
Bedri Noyan’ların töreleri ‘Hacı Bektaşi Veli’nin nesli yoktur’ der.
Biz ise bunları nesli var olarak kabul ederiz. Çünkü nefes evladı. Mürsel Bali, Hızır Bali, Resül Bali 3 çocuktan gelir bugünkü nesil. Biz bunları kabul ederiz. Onlara biz hürmet ederiz, sevgi gösteririz. Çelebiler var, Ulusoylar onları da severiz, onlara da hürmetimiz büyüktür. Biz Pir kabul ederiz, yani. İmam Cafer Buyruğu’nda, ‘Evladı Resul’den el etek tutmayanın ikrarı kabul değildir’, der.
Evladı Resul olmak zorunda mı?
Dedelerin Evladı Resul’den gelmesi lazım, bilgi ile olmaz o iş.
Yani Alevi dedeliğinin şu anda somut olarak babadan oğula geçmesi ve bir ocağa bağlı olmaları daha gerçekçi?
Budur işte.
Sultan Sücaattin Veli de Anadolu’da en köklü ocaklardan birisi, diyoruz.
Hemen hemen tek ve en eskidir.
Peki Sücaattin Veli kimdir acaba?
İmam Rıza’nın torunudur. Başındaki yazıda da yazar. Horasan’dan gelmedir. Ve ilk geldiği zaman Amasya’da Mesudiye Dergahı’nı kuruyor ve Babayi Tarikatı’nı yaymaya başlıyor. Alaattin Keykubat, Alaattin Keyhüsrev bunların devrinde çok muazzam bir sevgiye sahip oluyor. Sücaattin Veli’nin tarikat babalarından Baba İshak isminde birisi bu isyanı çıkartıyor. Baba İshak’ı asıyorlar. Amasya’da, Kayseri’de 1240 yıllarında asıyorlar. Ve Alaattin Keyhüsrev Sücaattin Veli’yi Kayseri’ye tayin ediyor. Sücaattin Veli tayininden sonra Kayseri’de kadılık yaparken Horasan’ dan Hacı Bektaşi Veli geliyor. 40 gün evinde kalıyor konuşuyorlar, görüşüyorlar. ‘Ben ihtiyarım’ diyor, ‘biz bir de damga yedik artık bu Babayi’lik değil de Bektaşilik olarak devam edecek, biz de seni destekleyeceğiz’, diyor.
Ve biz o günden bugüne destek veririz. Yani ayrılık kabul etmeyiz.
Alevi ve Bektaşi özde aynı ama bazı ibadet şekilleri farklı, Bedri Noyan’ınki farklı diyorsunuz.
Alevi/Bektaşi felsefesi inancı nedir? Ehlibeyt’i sevmek, doğruluk, dürüstlük deniyor ama sizin fikirleriniz nelerdir?
Tabii herkes kendi ibadetini güzel görür. Bizimki daha üstündür. Çünkü biz de daha disiplin vardır. Bizim cemlerimiz daha büyüktür. Onlar 10 kişi bir araya geldi mi, bir baba dikerler. Biz 50-60-100 kişi bir araya gelir de bir baba dikeriz. Kalabalık toplumlardır, daha güzel terbiye, daha güzel edep, daha güzel disiplin...
Bizim kapılarımız arkasına kadar açıktır.
Bedri Noyan’a bağlı bütün babaların talipleri gelip girebilir. Onlar bizi koymazlar.
Niye koymazlar?
Koymazlar işte. Bizden kız alırlar. Bizim kızımızın nikahında ikrar törenine girmeye kalksak, bizi koymazlar. Esas burayı inceleyin siz.
Peki cemlerimizin semahları nedir?
Aynı semah. Hiçbir fark yok.
Hangi semahlar dönüyor?
Düz semah, Turnalar vardır, Garipler vardır.
Garipler semahı nasıldır?
İki kişi döner onu. ‘İmamlardan temennahı getirdim, tevafım kabuldür, Abdal Dede’ diye. Bu ikrardan sonra yapılan ibadet.
Bulgaristan’a da gittiniz, Trakya’ya da gittiniz. Peki onların ziyaretleri nasıl oluyor? Buraya geliyorlar mı? Ne sıklıkla geliyorlar?
Hakkı Baba’yla gittik. Türkiye’ye gelen herkes gelir buraya.
Yani Bulgaristan’daki babalar gelip sizi görüyorlar mı?
Bizim orada vekilimiz var, bir de baş baba var. Abdullah Baba var.
Abdullah Baba Bulgaristan’da baş baba, nerede, hangi şehirde?
Deliorman’da, Karalar’da.
Karalar önemli bir Alevi/Bektaşi yerleşimi.
2000 hanedir. 41 tane baba var.
Şu anda da hala cem/cemaat yürütüyorlar mı?
Devam ediyorlar. Hiç aksatmıyorlar.
Türkiye’deki cemlerden bir farkı var mı?
Yok, aynı.
Peki orada benim duyduğum 7 post kavramı varmış?
Yok. 12 İmam var. Bulgaristan’da da aynı şekilde 12 İmam İnancı var.
Peki hiç Trakya’ya, Rumeli’ye gidip cem yürüttünüz mü?
Ben 41 babanın orada hizmetini gördüm. Abdullah Baba’yı baş baba diktim. Abdullah Baba hala orada bizim vekilimiz.
Peki onunla bir görüşme imkanımız olur mu?
Karalar’dan Abdullah Baba deyin, benim ismimi de verip Nevzat Dede, dedin mi tamam.
Söyleşi Dergi’de yayınlandığı zaman mutlaka göndereceğiz.
Adres ne geçiyor?
Sücaattin Köyü, Eskişehir, Nevzat Dede de, tamam. Kaymakamı da, hakimi de hiç birisi adımı bilmez, dede derler. Dede desen gene gelir.
CEM DERGİSİ, TEMMUZ 1999
EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 72-82)